Zekât Nisabı Kaç Gram Altındır? Bir Altın Bileziğin Hikâyesi
Bir akşamüstüydü. Güneş, eski çarşının taş duvarlarına sarı bir huzme bırakmıştı. İstanbul’un Fatih semtinde küçük bir kuyumcu dükkânının önünde üç kişi oturuyordu: Hasan Usta, kızı Elif ve yan dükkândaki muhasebeci Cemil.
Konu yine aynıydı — altın, zekât, ve şu meşhur “nisap miktarı”.
Ama o gün, sohbet sadece bir dini ölçünün değil, insanların vicdanları, değerleri ve çağla değişen adalet anlayışlarının da tartışmasına dönüşecekti.
---
Altın Tozları ve Eski Bir Defter
Hasan Usta, elinde 22 ayar bir bileziği tartarken homurdanarak konuştu:
> “Eskiden altın kıymet bilmekti, şimdi gram hesabı bile vicdanı zorlar hale geldi.”
Elif, babasının yanında büyümüş ama artık üniversitede sosyoloji okuyordu. Konuya analitik değil, empatik yaklaşıyordu:
> “Baba, belki mesele altın değil, paylaşmanın ölçüsünü nasıl belirlediğimizdir. İnsanlar artık zekâtı ibadetten çok işlem gibi görüyor.”
Cemil araya girdi, hesap makinesine bastı, sesi neredeyse ezberden gelen bir tonda:
> “Zekât nisabı 85 gram altın. Bugünkü altın fiyatıyla çarparsan yaklaşık şu kadar eder...”
Hasan Usta kaşlarını kaldırdı.
> “Matematik tamam Cemil, ama 85 gramın hikâyesi ne? Neden 85? Neden 80 değil, 90 değil?”
Elif gülümsedi.
> “İşte o yüzden bu mesele sadece altın değil, tarih meselesi.”
---
Zekâtın Doğuşu: Bir Dönüşüm Yasası
Zekât, İslam’ın sosyal adalet mekanizması olarak ortaya çıktı. 7. yüzyıl Arabistan’ında zengin ile yoksul arasındaki uçurumu azaltmak, ekonomik dolaşımı sağlamak ve toplumu “vicdanla dengelemek” amacıyla belirlenmişti.
Klasik fıkıh kaynaklarına göre (örneğin İmam Nevevî ve El-Kasânî’nin eserleri), altın için zekât nisabı 20 miskal yani bugünkü ölçüyle yaklaşık 85 gram saf altın olarak belirlenmişti.
Bu miktar, o dönemin ortalama yıllık geçim standardını simgeliyordu.
Yani zekât sadece “bir oran” değil, toplumun yaşam kalitesine göre dinamik bir adalet aracıydı.
Elif bu bilgiyi internetten değil, kendi araştırmasından öğrenmişti. Sosyoloji dersinde “İslam Ekonomisinde Adalet” konulu bir ödev hazırlamış, kaynak olarak Dr. Hamidullah’ın eserlerini incelemişti.
> “O dönem için 85 gram, bir ailenin bir yıl geçimini sağlayacak düzeydeydi. Bugünse o miktar sadece sembolik kaldı. Belki zekât miktarını değil ama zekâtın amacını yeniden düşünmeliyiz.”
---
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Hissesi
Cemil, konuyu hemen netleştirme eğilimindeydi.
> “Ama din net değil mi? 85 gram altın diyor işte, bunun ötesine geçmeye gerek yok.”
Hasan Usta hafifçe başını salladı.
> “Cemil haklı olabilir, ama hesap tek başına huzur getirmiyor. Ben dükkâna giren insanların gözlerindeki endişeyi görüyorum. Biri ‘vereyim ama eksik olmasın’ diyor, diğeri ‘tamam ama yeter mi?’ diyor.”
Elif, babasının sözlerine empatiyle yaklaştı.
> “Belki erkekler zekâtı adaletin ölçüsü olarak görüyor, kadınlar ise paylaşmanın duygusunu. İkisi de haklı. Adalet de duygu da olmalı. Zekât sadece bir denklemin sonucu değil, bir kalp eğitimi aslında.”
Bu sözler, forumlarda bile sıkça tartışılan bir gerçeği yansıtıyordu:
Zekâtın aritmetiği evrensel olabilir, ama anlamı kültürden kültüre, kalpten kalbe değişiyor.
---
Geçmişten Geleceğe: Zekâtın Modern Yüzü
Bugün, zekâtın sadece bireysel değil, kurumsal bir boyutu da var.
Birleşmiş Milletler’in 2022 “Faith and Development” raporuna göre, zekât fonları dünyanın yoksullukla mücadele politikalarında giderek daha etkin rol oynuyor. Malezya, Endonezya ve Türkiye gibi ülkeler, zekât kurumlarını dijital hale getirerek şeffaflık sağladı.
Elif bu konuyu heyecanla anlattı:
> “Artık zekât, sadece altın veya nakit değil; bilgi, zaman ve yetenek paylaşımı da bir zekât biçimi sayılmalı. Gelecekte zekât, dijital dayanışma ekonomisinin temeli olabilir.”
Cemil, bir an durdu.
> “Yani sen diyorsun ki, zekât sadece gramla değil, empatiyle de ölçülmeli?”
> “Evet,” dedi Elif. “Belki de gelecekte zekâtın ölçüsü altın değil, insanlık olacak.”
---
Bir Bileziğin Hikâyesi
Hasan Usta, tezgâhın altından eski bir bilezik çıkardı.
> “Bu bilezik, annenin bana emanetidir. Yıllar önce satmaya kalkışmıştım ama o zaman dedi ki: ‘Bu bilezik zekât gibidir, elinde değilse bile niyetinde sakla.’”
O an dükkânda sessizlik oldu.
Elif, bileziği eline alırken parmaklarının ucunda soğuk bir metal değil, geçmişin sıcak bir sesi vardı.
Belki de zekât tam olarak buydu:
Bir şeyden vazgeçmek değil, onu başkasının nasibine dönüştürme bilinci.
---
Zekâtın Gramı mı, Anlamı mı?
Gecenin sonunda Hasan Usta ışıkları kapatırken şöyle dedi:
> “Ben artık her tartıda sadece altını değil, niyeti de ölçmeye çalışıyorum.”
Cemil defterini kapattı, Elif not defterine son bir cümle yazdı:
> “Zekât nisabı 85 gram altın olabilir ama insanın kalbi için sınır yoktur.”
O an fark ettiler ki zekât, bir hesap değil, bir hikâyeydi.
Tarihten bugüne değişmeyen tek şeyse şu soruydu:
“Ne kadar verebiliriz?” değil, “ne kadar paylaşabiliriz?”
---
Son Söz: 85 Gramın Ötesi
Forumda bu hikâyeyi okuyan biri belki şunu yazacak:
> “Demek ki zekât nisabı hâlâ 85 gram altınmış.”
Ama bir diğeri diyecek ki:
> “Asıl nisap kalbin vicdanında başlıyor.”
Ve belki de bu tartışma hiç bitmeyecek. Çünkü zekât, rakamların değil, insan olmanın ölçüsüdür.
Bugün 85 gram altın, bir bileziğin ağırlığıdır.
Ama o bilezik, bir annenin duasında, bir babanın alın terinde, bir kızın vicdanında yankı buluyorsa —
işte o zaman zekât gerçek anlamına kavuşur.
Bir akşamüstüydü. Güneş, eski çarşının taş duvarlarına sarı bir huzme bırakmıştı. İstanbul’un Fatih semtinde küçük bir kuyumcu dükkânının önünde üç kişi oturuyordu: Hasan Usta, kızı Elif ve yan dükkândaki muhasebeci Cemil.
Konu yine aynıydı — altın, zekât, ve şu meşhur “nisap miktarı”.
Ama o gün, sohbet sadece bir dini ölçünün değil, insanların vicdanları, değerleri ve çağla değişen adalet anlayışlarının da tartışmasına dönüşecekti.
---
Altın Tozları ve Eski Bir Defter
Hasan Usta, elinde 22 ayar bir bileziği tartarken homurdanarak konuştu:
> “Eskiden altın kıymet bilmekti, şimdi gram hesabı bile vicdanı zorlar hale geldi.”
Elif, babasının yanında büyümüş ama artık üniversitede sosyoloji okuyordu. Konuya analitik değil, empatik yaklaşıyordu:
> “Baba, belki mesele altın değil, paylaşmanın ölçüsünü nasıl belirlediğimizdir. İnsanlar artık zekâtı ibadetten çok işlem gibi görüyor.”
Cemil araya girdi, hesap makinesine bastı, sesi neredeyse ezberden gelen bir tonda:
> “Zekât nisabı 85 gram altın. Bugünkü altın fiyatıyla çarparsan yaklaşık şu kadar eder...”
Hasan Usta kaşlarını kaldırdı.
> “Matematik tamam Cemil, ama 85 gramın hikâyesi ne? Neden 85? Neden 80 değil, 90 değil?”
Elif gülümsedi.
> “İşte o yüzden bu mesele sadece altın değil, tarih meselesi.”
---
Zekâtın Doğuşu: Bir Dönüşüm Yasası
Zekât, İslam’ın sosyal adalet mekanizması olarak ortaya çıktı. 7. yüzyıl Arabistan’ında zengin ile yoksul arasındaki uçurumu azaltmak, ekonomik dolaşımı sağlamak ve toplumu “vicdanla dengelemek” amacıyla belirlenmişti.
Klasik fıkıh kaynaklarına göre (örneğin İmam Nevevî ve El-Kasânî’nin eserleri), altın için zekât nisabı 20 miskal yani bugünkü ölçüyle yaklaşık 85 gram saf altın olarak belirlenmişti.
Bu miktar, o dönemin ortalama yıllık geçim standardını simgeliyordu.
Yani zekât sadece “bir oran” değil, toplumun yaşam kalitesine göre dinamik bir adalet aracıydı.
Elif bu bilgiyi internetten değil, kendi araştırmasından öğrenmişti. Sosyoloji dersinde “İslam Ekonomisinde Adalet” konulu bir ödev hazırlamış, kaynak olarak Dr. Hamidullah’ın eserlerini incelemişti.
> “O dönem için 85 gram, bir ailenin bir yıl geçimini sağlayacak düzeydeydi. Bugünse o miktar sadece sembolik kaldı. Belki zekât miktarını değil ama zekâtın amacını yeniden düşünmeliyiz.”
---
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Hissesi
Cemil, konuyu hemen netleştirme eğilimindeydi.
> “Ama din net değil mi? 85 gram altın diyor işte, bunun ötesine geçmeye gerek yok.”
Hasan Usta hafifçe başını salladı.
> “Cemil haklı olabilir, ama hesap tek başına huzur getirmiyor. Ben dükkâna giren insanların gözlerindeki endişeyi görüyorum. Biri ‘vereyim ama eksik olmasın’ diyor, diğeri ‘tamam ama yeter mi?’ diyor.”
Elif, babasının sözlerine empatiyle yaklaştı.
> “Belki erkekler zekâtı adaletin ölçüsü olarak görüyor, kadınlar ise paylaşmanın duygusunu. İkisi de haklı. Adalet de duygu da olmalı. Zekât sadece bir denklemin sonucu değil, bir kalp eğitimi aslında.”
Bu sözler, forumlarda bile sıkça tartışılan bir gerçeği yansıtıyordu:
Zekâtın aritmetiği evrensel olabilir, ama anlamı kültürden kültüre, kalpten kalbe değişiyor.
---
Geçmişten Geleceğe: Zekâtın Modern Yüzü
Bugün, zekâtın sadece bireysel değil, kurumsal bir boyutu da var.
Birleşmiş Milletler’in 2022 “Faith and Development” raporuna göre, zekât fonları dünyanın yoksullukla mücadele politikalarında giderek daha etkin rol oynuyor. Malezya, Endonezya ve Türkiye gibi ülkeler, zekât kurumlarını dijital hale getirerek şeffaflık sağladı.
Elif bu konuyu heyecanla anlattı:
> “Artık zekât, sadece altın veya nakit değil; bilgi, zaman ve yetenek paylaşımı da bir zekât biçimi sayılmalı. Gelecekte zekât, dijital dayanışma ekonomisinin temeli olabilir.”
Cemil, bir an durdu.
> “Yani sen diyorsun ki, zekât sadece gramla değil, empatiyle de ölçülmeli?”
> “Evet,” dedi Elif. “Belki de gelecekte zekâtın ölçüsü altın değil, insanlık olacak.”
---
Bir Bileziğin Hikâyesi
Hasan Usta, tezgâhın altından eski bir bilezik çıkardı.
> “Bu bilezik, annenin bana emanetidir. Yıllar önce satmaya kalkışmıştım ama o zaman dedi ki: ‘Bu bilezik zekât gibidir, elinde değilse bile niyetinde sakla.’”
O an dükkânda sessizlik oldu.
Elif, bileziği eline alırken parmaklarının ucunda soğuk bir metal değil, geçmişin sıcak bir sesi vardı.
Belki de zekât tam olarak buydu:
Bir şeyden vazgeçmek değil, onu başkasının nasibine dönüştürme bilinci.
---
Zekâtın Gramı mı, Anlamı mı?
Gecenin sonunda Hasan Usta ışıkları kapatırken şöyle dedi:
> “Ben artık her tartıda sadece altını değil, niyeti de ölçmeye çalışıyorum.”
Cemil defterini kapattı, Elif not defterine son bir cümle yazdı:
> “Zekât nisabı 85 gram altın olabilir ama insanın kalbi için sınır yoktur.”
O an fark ettiler ki zekât, bir hesap değil, bir hikâyeydi.
Tarihten bugüne değişmeyen tek şeyse şu soruydu:
“Ne kadar verebiliriz?” değil, “ne kadar paylaşabiliriz?”
---
Son Söz: 85 Gramın Ötesi
Forumda bu hikâyeyi okuyan biri belki şunu yazacak:
> “Demek ki zekât nisabı hâlâ 85 gram altınmış.”
Ama bir diğeri diyecek ki:
> “Asıl nisap kalbin vicdanında başlıyor.”
Ve belki de bu tartışma hiç bitmeyecek. Çünkü zekât, rakamların değil, insan olmanın ölçüsüdür.
Bugün 85 gram altın, bir bileziğin ağırlığıdır.
Ama o bilezik, bir annenin duasında, bir babanın alın terinde, bir kızın vicdanında yankı buluyorsa —
işte o zaman zekât gerçek anlamına kavuşur.